28 Mart 2016 Pazartesi

AĞLAMAMAK İÇİN BİR VE BERABER OLMALIYIZ

Tarih boyunca savaşların yaşattığı zorlukları, yoklukları, kıtlıkları, acıları gördüğü günlerde bile ''dayanışma'' ruhu ile gayrı milli saldırılara karşı ''birlik ve beraberlik'' ruhuyla düşmanına haddini bildiren ''Türk'';

 ''Yenilebilecek yemek varsa aç insana yedirmiş,
Giyilebilecek elbise varsa çıplak insana giydirmiştir.''

Asırlardır şeref ve itibarımızı korumak için şehit olan Mehmetçiğin anası, şehit olan oğlunun, şehidin evladı da babasının tertemiz yüzünü gözyaşları ile yıkamaya dün olduğu gibi bugün de devam ediyor.

Birliğimiz, beraberliğimiz, şerefimiz ile Vatanımızda bağımsız yaşamamız için canını feda eden şehitlerimize layık olabilmeliyiz.

Birlik ve beraberliğimiz için, insanımızın güçlü olmasını temin etmeliyiz.

Hiç kimse karşısındakini ötekileştirmeden, olduğu gibi kendinden kabul ederek değişmeye zorlamamalı, ikiyüzlülüğe mecbur kılmamalı, birlik, beraberlik ve güç birliği içerisinde herkesin birbiri ile dost olmasını sağlamalıyız. 

Kardeşliğin kalıcı olması için duygularımızın merkezine sevgi, saygı ve hoşgörüyü yerleştirip, gücümüzü azaltan öfke, hiddet, nefret ve kini yok ederek birbirimiz ile savaşmak, kavga etmek yerine ellerimizi hayırlı ve iyi işlerde yarıştırmak için tutmalıyız.

Dünya hayatını güzellikler içinde yaşamak için, yaşadığımız toplumda insanların yarınını, yararını düşünüp, ülkemizde ve yeryüzünde kargaşa, fitne ve bozgunculuk çıkaranların amacını iyi bilip, onlara karşı korkak, duyarsız ve tepkili olup mücadele ederek yaşamalıyız.

Yardımlaşma ve dayanışma ruhu ile aklın, bilimin ve hukukun hâkim olması için doğrunun doğruyla dayanışma içinde olması, iyilikten, doğruluktan ayrılmamak için çalışıp, gayret sarf etmesini bilerek  karşılaşılan zorlukları  ortadan kaldırmalıyız.

Başkalarının sırtına basarak yükselmek yerine, çalışarak, hak ederek kimlikli insan gibi insan olup, yeri geldiğinde ateşten gömlek giyip, kötülükleri gördüğümüzde gözümüzü kapatmadan haklının yanında olup haksızlığa karşı çıkmalıyız.

Toplumsal dayanışma, birlik ve beraberlik ruhu karşısına çıkan bütün zorlukları ortadan kaldırır. Bizler yönetenler ile yönetilenlerin kendi egolarını, koltuklarını korumak için  sevgi ve saygı kurallarını ihlal edip kendileri gibi düşünmeyenlere zarar verdiklerinde karşı çıkmalıyız.

Birlik ve beraberliği sağlamak için aileler, kurum ve kuruluşlar ahlaksız, vicdansız, faziletsiz, haysiyetsiz kimseleri bünyesinde barındırmamalı, bizler de milleti ayakta tutan bütün değerleri  korumak için  çaba harcamayı görev saymalıyız.

Birlik ve beraberliğimizi bozmak isteyenler, her gün yeni nifaklar, bozgunculuklar ortaya atmaktadır. Bir bütün olarak şahsi çıkar ve düşüncelerini bir kenara bırakarak, yalan, hile ve iftiralara aldanmadan namuslu, doğru ve iyilikler yaparak yaşamalıyız.

Düşmanlarımızın oyununu bozmak için;
-       'Atatürk'ün gençliğe hitabesini, 
-       Birinci Dünya savaşını ve İstiklal harbini,
-       Başımıza gelenlerin yine gelebileceğini,
Unutmadan, kin tutmadan, birlik ve beraberliğimizi korumalıyız,

Ve 
-       Refah ve barış için,
-       Huzur ve kalkınma için, 
-       Hukukun gerçekleşmesi için,
-       Kul hakkıyla ölmemek için,
-       Kalplerdeki kinlerin gitmesi için,
-       Dâhili ve harici düşmanlarımızın yaptıklarını unutmamak için,
Yaşamalı ve tarihte toplum düzenimizi, birlik ve beraberliğimizi bozmanın acılarını hatırdan çıkarmadan yaşamalıyız.

Ey Türk evladı, “Su uyur ama düşman uyumaz” sözünü yâdından çıkarma. Çıkarma ki, ağlamamak için bir ve beraber olma ruhu seni hep ayakta tutsun. Dağ gibi, taş gibi, sımsıkı…



BİLAL GÜRER

18 Mart 2016 Cuma

101 YIL ÖNCE KIŞLALAR DOLUP BOŞALIRKEN
101 yıl önce ne oldu?
İsterseniz yüreğinizden kopan bir parça gibi düşünün, isterseniz de kurgulanmış bir filmmiş gibi algılayın. Bu herkesin vicdani muhasebesiyle açacağı bir penceredir.
Evet, ne oldu 1915 yılının yalnızlığında?
Tarihimizi, asaletimizi ve karakterimizi kurtarmak için mi verdik hayat-memat mücadelesini, yoksa birileri sonradan inkâr etsin diye mi?
Çok acı da olsa, gerçekleri görmemiz gerekir.
Atalarımızın asırlarca akıl, bilim ve sanata sırtını döndüğünü, okumamanın, yazmamanın acı hakikatleri, sefaleti büyüttüğünü, devleti yöneten sorumluların temel meselelerden uzak, ülkenin içeriden ve dışarıdan çökertilmeye çalışıldığını bilmemiz gerekir…
Medeniyette güçlü bir devlet olamamanın, milleti yoksul, ülkeyi her alanda geri bıraktığını, asırlarca süren gaflet uykusundan gördüğümüz zararları, bugün uyanıp görmemiz gerekir…
Yönetenlerin görevlerini ihmal ettiğini, töreyi ihmal ettiğini, bu nedenle ekonomiden eğitime, sağlıktan adalete, ülkenin bütün meselelerine çözüm bulmak için politika üreteme de başarılı olamadığını anlamamız gerekir…
Asırlar önce atalarımız Rönesans ve reformu yapan ülkelerin, akıl ve bilimde yaptıklarının neticelerini seyredip, başımıza neler geleceğini düşünmeden yaşadığını, sömürgecilerin asırlar sonrasını düşünerek irili ufaklı sömürgeler elde etmek için çalıştığını, o dönemde batılıların sömürülecek her şeyin Osmanlı topraklarında olduğunu bilerek kilit ülke olarak Osmanlı devletini seçtiğini idrak etmemiz gerekir…
Emperyalist İngiliz, Fransız, Rusya ve İtalya’nın, sürekli borçlanarak, öz değerlerinden koparak, kendi kendisinden uzaklaşarak yaşama mücadelesi veren Osmanlı devletini paylaşmak için ittifak kurduğunu unutmamamız gerekir…
Asırlardır bir arada beraber yaşayan Osmanlı halkının milliyet ve din duyguları ayrılıkçı hareketleri emperyalist güçlerin besleyip, silahlandırıp, isyanlar çıkarttığını, her alanda bunalımları artırarak Osmanlı’yı teslim almaya çalıştığını hatırlamamız gerekir…
Düşünce bunalımı üretip, zihinleri bulandırıp, sorunları karmaşık bir hale sokarak, devletin ve toplumun içinden çürüyüp, gönül birliğinin bozulduğu felaketini yaydıklarını ve yaymaya devam ettiklerini artık anlamamız gerekir…
Ki;
Birkaç asırdır dünden bugüne ağırlaşarak birikmiş olan sorunlara Atatürk’ün ve Cumhuriyeti kuranların çözüm bulduğunu da bilelim. Ve ömrü vefa etmediği için gerçekleştirilemeyen idealler ve ülküler o dönem itibariyle kaldırıldığı rafta kalmasın...
Bütün bu sorunlara bugün kim ve nasıl çözüm bulacak sorusuna cevap bulmamız gerekir...
Ve biliyoruz ki, bütün bunları başarmak için “muhtaç olduğumuz güç, damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.”.
Ey Türk evladı titre ve kendine dön. Dön ki, 101 yıl önce kışlaların boşuna dolup boşalmadığını gösterelim, kışlalardan boşalanlara rahmet okuyalım, dolduranları minnetle analım ve gelecek günlere umutla bakabilelim…
BİLAL GÜRER